18 Aralık 2011 Pazar

Yerel Yönetimler Üzerine Bir Röportaj



Egede Sonsöz -Röportaj Erkan İYİGÜNGÖR-10.11.2011 

Yerel Yönetimler Ve Hükümet Arasındaki İlişkiler Nasıl Olmalı ?


Ülkemizde 2014 yerel seçimlerine gidilirken siyasal partilerin   yerel yönetimlere yaklaşımlarını, Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri arasındaki ilişkileri, Belediye Başkanları ve Meclis Üyeleri arasındaki uyumu , Hükümet ile Belediyeler arasındaki idari vesayet bağını yerel yönetimler yasaları ile uzun yıllar çalışmış  İzmir Barosu Avukatlarından Av. Nilay Sermi Kökkılınç ile değerlendirdik.


Soru             :2014 yılında yerel seçimler yapılacak ve İzmir  siyasi  partiler arasında kıyasıya bir rekabete sahne olacak. İktidar partisi İzmir’i iki Bakan ve 35 çılgın projeyle istiyor. Mevcut Belediye Başkanlarımız ise ana muhalefet partisine mensup.  Merkezi İdare ile Yerel Yönetimler arasında nasıl bir hukuki bağ  var ? 
Yanıt            : Ülkemizde yaşanan son askeri darbe sonrası kabul edilen 1982 Anayasa’sının 127/5.md.sinde Merkezi idarenin mahalli idareler üzerinde idari vesayet yetkisine sahip olduğu  belirtildiğinden  yerel yönetimlerimiz merkezi idareye bağımlı olarak görev yapar, hizmet üretirler. Hükümet , belediyeler üzerindeki idari vesayet yetkisini  İçişleri Bakanlığı eliyle  kullanır. Bakanlık  idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığını olağan veya  şikayet üzerine gerçekleştirdiği  denetimlerle değerlendirir. Denetimler sonucu  hukuka uygun bulunmayan idari işlemler yönünden belediye görevlileri hakkında merkezi idare tarafından soruşturma izni verilmek suretiyle  ceza mahkemelerinde yargılanma yolu açılır.
Soru                :İçişleri Bakanlığının  Yerel Yönetimler üzerindeki idari vesayet yetkisi hizmetlerin önünü kesen bir siyasi baskı aracı olarak  değerlendirilebilir mi  ?
Yanıt          : Belediye Başkanı ve Meclis Üyelerinin çoğunluğu   muhalefet partilerine mensupsa Merkezi idare olarak İçişleri Bakanlığının denetimleri belediyelerce siyasi baskı  aracı olarak görülmektedir. Örneğin ana muhalefet partisine mensup belediyelerimizin yoğun olduğu  İzmir’ de Belediye Başkanlarının  müfettiş denetimlerinin sıklığından duydukları rahatsızlıkları  ve bunun  kamu görevlilerinin motivasyonları üzerindeki  olumsuz etkilerini basında sık sık dile getirdiklerini görürüz. Yakın zamanda  İzmir’de bir sivil toplum örgütü olan EGEV tarafından organize edilen ve kent hizmetleri ile ilgili beklentileri konu alan Başkanlar Kurulu toplantısına Bakanlarımız , kent Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı, Milletvekilleri, Siyasi Partilerin  İl Başkanları  katılmış ;  projeler açıklanmış ,kentin öncelikleri tartışılmış, beklentiler dile getirilmiştir. Ana Muhalefet Partisi İl Başkanı’nın dile getirdiği ve   basına yansıyan beklentiler arasında belediyeleri denetleyen müfettiş sayısının makul seviyeye indirilmesinin istenmesi de  vardır . Bu da  sözkonusu denetimlerin hizmetlerin önünü kesen siyasi baskı aracı olarak görüldüğünü göstermektedir.
Soru                 :  Parlementoda ,ilk sivil Anayasa için , siyasi partiler Anayasa Komisyonları oluşturdular. Merkezi İdarenin, Yerel Yönetimler üzerindeki idari vesayetini düzenleyen Anayasa’nın 127/5.maddesini  partilerin üzerinde  uzlaşabileceği maddeler arasında görüyor musunuz ?
Yanıt              : Esasen  İktidar ve Ana Muhalefet Partilerinin programlarında 2002 yılında ülke olarak imzaladığımız Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının uygulanması konusunda ilke kararları olduğunu görüyoruz. Uzlaşma kültürü içinde her kesimle mutabık kalınabilecek  bir sivil Anayasa yapılmasından bahsediliyor ve isteniyor. O halde Anayasamızın 127/5.maddesindeki idari  vesayeti de 
kaldırabilir, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı çerçevesinde,   üniter devlet yapısı içinde yerel yönetimlerin denetimi görev ve yetkisini ,  merkezi idare yerine yerel yönetim birliklerine verebiliriz. 
Yerel yönetimler ve merkezi idare  ayrı ayrı seçimlerle görev alıyor. Bu nedenle, merkezi idarenin yerel yönetimleri idari olarak denetlemesi  demokratik seçim sisteminin ruhuna ve ilkelerine aykırılık yaratıyor. Sözkonusu denetimin ,merkezi yönetimin zaman zaman yerel yönetimler üzerinde siyasi baskı aracına dönüşebildiği , denetimlerde eşit ve objektif kriterlerden uzaklaşıldığı iddia edilebiliyor. 
Belki hatırlarsınız , basına da yansımıştı ;ülkemizde genel seçim döneminde bir mülki amirimiz halka beyaz eşya dağıtmıştı. Bu işlem şikayet edilmiş , denetim konusu olmuştu. Mülki Amir için yapılan denetim sonucunda   halka beyaz eşya dağıtımında merkezi İdarece herhangi bir hukuka aykırılık görülmemiş ve soruşturma izni verilmemişti. Ancak daha sonra Danıştay bu kararı bozmuş , mülki amirimiz de ceza mahkemesinde yargılanmıştı. Muhalefet Partilerine mensup  pek çok belediye için merkezi yönetimce objektif yaklaşılan  ve soruşturma izni verilmeyen kararlar mevcut olsa da olumsuz tek bir örnek bile merkezi yönetimin belediyeler üzerindeki denetimlerinin  siyasi olduğu  ve baskı aracı olarak kullanıldığı şüphesi için yeterli olabilmektedir.   
Soru              : İçişleri Bakanlığının Yerel Yönetimler üzerindeki denetimleri nasıl gerçekleşmektedir?
Yanıt                   :İçişleri Bakanlığı ,belediye denetimlerinde genellikle Siyasal Bilgiler Fakültesi ya da Hukuk Fakültesi mezunu  Bakanlık bünyesinde çalışan Mülki Müfettişler görevlendirmektedir. Müfettişler de ihtiyaç duyarlarsa yine çeşitli Bakanlıklarda çalışan Bayındırlık, Karayolları gibi, kurum bürokratlarından bilirkişi tayin etmektedir. Sonuçta müfettişin verdiği rapor esas alınarak İçişleri Bakanı tarafından Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri hakkında soruşturma izni verilmekte ya da verilmemektedir. Türkiye Belediyeler Birliği ve diğer Bölge Belediye Birlikleri incelenirse dış işleri komisyonundan hukuk işleri komisyonuna kadar yerel yönetimler mevzuatı ile ilgili her alanda çalışıldığı ,  bürokrat kamu görevlileri ile oluşan bir idari yapısının olduğu görülür. Türkiye Belediyeler
Birliği ve diğer Bölge Belediye Birliklerinde de bakanlık müfettişleri gibi görev yapacak uzman kamu personeli müfettişler çalışabilir. Bilirkişi tayin edilmesi gereken incelemelerde ise bakanlıklardan değil meslek odalarından ya da mahkemelerde bilirkişilik yapan uzmanlar arasından seçim yapılabilir. Denetim raporu da artık İçişleri Bakanı yerine Bölge Belediye Birlik Başkanı ya da Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı tarafından soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi şeklinde verilecek kararla değerlendirilebilir.       
Soru                         : Siz  ,Belediyeleri ,Merkezi İdarenin değil, Belediye Birliklerinin mi denetlemesini öneriyorsunuz ?
Yanıt                          : Türkiye Belediyeler Birliği ve Bölge Mahalli İdare Birlikleri yerel yönetimlere ait oluşumlardır. Seçilmiş Belediye Başkanlarından oluşur.  Yapılarında yapılacak yasal düzenlemelerle yerel yönetimler daha güçlü ve üniter devlet yapısı içinde özerk kılınabilir. Üniter Devlet yapısı ile uyumlu bir idari yerel yönetim sistemi kurulmuş olur. Böylelikle mahalli idare birliklerinin görev ve yetki alanı bu amaca hizmet edecek şekilde genişletilebilir. Anayasanın 127/5.maddesindeki merkezi yönetime ait idari vesayet yetkisi kalkar ,Mahalli İdare Birlikleri Anayasa çerçevesinde yeniden şekillenir , neticede evrensel hukuk normu  olan Avrupa  Yerel Yönetimler Özerklik  Şartına  da   uygun bir düzenleme yapılmış olur.   
Soru                          : Belediyeler ,pek çok belediye hizmetleriyle ilgili olarak merkezi idarenin çıkardığı   yönetmelik ve genelgelerin de  kendilerini bağladığını belirtmekte, bu yönetmelik ve genelgelerden de şikayet etmekteler. Denetimlerde yönetmelik ve genelgeler de dikkate alındığında ,  yerel yönetimler için idari vesayetin kaldırılmasına bağlı olarak Üniter Devlet Yapısı ile uyumlu  ne tür düzenlemeler  yapılabilir?
Yanıt                      : Merkezi İdare, belediyelerin görev alanına giren konularda kanunların uygulanması ile ilgili çıkardığı yönetmelik ve genelgeler yoluyla da idari vesayet yetkisini kullanır. Merkezi İdarenin yönetmelik ve genelgelerine uymamak da  belediye görevlisi için soruşturma izni verilmesi nedenidir. Merkezi idarenin yönetmelik ve genelgeleri kanunların yorumlanmasında belediyelerin bakış açısını daraltır,  yerele özgü çözümler üretilmesinde  yaratıcı düşünmeyi engeller. Yeni Anayasa yapılırken  merkezi yönetimin belediyeler üzerindeki idari vesayeti kaldırılırsa ,  kanunların uygulanmasına dair belediyeleri bağlayan yönetmelik ve genelgelerin de Bakanlık tarafından değil  Belediye Birlikleri ile Belediye Meclislerince çıkarılması evrensel hukuk normlarına  daha uygun olacaktır. Sonuçta yasaları Parlemento yapar. Yönetmelik ve genelgeler kanunların uygulamasını gösteren düzenleyici işlemler olduğundan zaten kanunlara da aykırı olamaz. Dolayısıyla Üniter Devlet Yapısı ile uyum bozulmaz.
Soru                        :Biraz da Avrupa Yerel Yönetimler özerklik Şartı çerçevesinde kent yönetimlerine  bakalım !
Yanıt                       :Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına göre  kent planlamalarında  belediyelerin söz sahibi olması gerekir. İmar planlarında hiyerarşik bir düzen vardır. Küçük ölçekli planlar kendinden büyük ölçekli planlara uygun olmak durumundadır. En büyük planlar çevre düzeni planlarıdır. Merkezi İdare tarafından yapılır. Diğer planlar ona uygun şekillenmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik  Şartında yerellik ve yerel nüfusun kent kararları önce gelir. Bu konuda belediyelerin ve sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının söz sahibi olabileceği düzenlemeler yapılması gerekir. Bakın İzmir’de yakın zamanda basında Bayraklı Belediyesi sınırları içinde  orman alanında Denizcilik Müsteşarlığının Gemi Trafik Gözetleme İstasyonu yapımı  merkezi idare ile yerel idare ve sivil toplum örgütleri arasında bir uyuşmazlık nedeni oldu. Sorun kulenin yapılacağı yerin orman alanında kalması ve ağaç kesilmek suretiyle inşa edilmesindeydi. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartına göre kulenin  inşaa edileceği yeri  belirlemesi gereken kurum ilçe belediyesi olmalıydı.  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı  kulenin yerini planlarda işlemeyen İlçe Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi yerine geçerek merkezi idare olarak kule yerini  planlara işledi. Bu kez İlçe Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi, Şehir Plancıları Odası ve Gazeteciler Cemiyeti planlara itiraz etti. Konu belki de çoktan yargıya taşınmıştır. 
Soru                : Üniter Devlet Yapısı içinde Yerel Yönetimlerle Merkezi İdare arasında nasıl bir bağ olmalı ?
Yanıt                             : Avrupa Birliği tartışmalarında iyi yönetim ve yerellik gibi kavramlar ,özellikle yerel yönetimlerin kendi sorunlarına çözümler araması ,merkezi yönetimin de bunu desteklemesi gerektiği yönünde olmasına rağmen ülkemizde olduğu gibi  yerel yönetimleri  merkeziyetçi anlayışa bağlı kılmak uygulamada pek çok sakınca ve aksaklıkları beraberinde getirmektedir. Yakın zamanda Çevre ve Orman Bakanlığının "Manisa-Kütahya-İzmir " planlama bölgesi için yaptığı 1/100.000 lik Çevre Düzeni Planına İzmir Büyükşehir Belediyesi ,Odalar ve İlçe Belediyeleri  Danıştay'da iptal davası açmıştı. Plan Ortadoğu Teknik Üniversitesinden uzmanlar tarafından yerinde incelenmiş ve planlama hataları gösterilmişti. Çevre Düzeni Planında İzmir Kütahya ve Manisa’nın Ege Bölgesi kentleri olmalarına rağmen bulundukları havza, coğrafya, şehircilik, sanayi, üretim, ekonomi ve ulaşım  ağları yönünden birbirlerinden farklı oldukları ,aynı çevre düzeni bölge planında yer almamaları gerektiği ,bunun  planlama kusuru olduğu belirtilmişti. Bahse konu planın Çevre Düzeni Planı olmasına rağmen Çamlı Barajı kurulmak istenen yerde  önemli su kaynağının gösterilmemiş olması , ayrıca burada madencilik yapılacaksa madenin de belirtilmemiş olmasını yine plan kusuru olarak değerlendirilmişti. Orman Köylerinde  tarım yapılmasına rağmen , yerinde inceleme yapılmadan bu yerlerin fundalık makilik olarak gösterilmesi de plan hatası olarak belirtilmişti. Merkezden bakıldığında yerel özellikler ve ihtiyaçlar her zaman  net görülemiyor, çözüm üretilemiyor. Yerinden yönetim bu noktada büyük önem kazanıyor. 
Soru                        :Kent planları veya İdarelerin başka  kararları  için genellikle Sivil Toplum Örgütleri ya da kurumlar yargıya başvuruyor ve yargıda geçen uzun yıllar da hizmetlerin aksamasına neden olabiliyor .Bu konuda ne tür tedbirler alınabilir ?
Yanıt                       :Belediye işlemlerinin yargı denetimi idare mahkemeleri tarafından yapılmaktadır  İdare Mahkemeleri tüm kamu kurumları için görev yaptığından sayıları artırılmalı, hatta bana göre yerel yönetimlerin işlemleri  için özel görevli  İdare Mahkemeleri kurulmalıdır. Temyiz Mahkemesi olan   Danıştay’ın da  yükü çok ağırdır. Bölge İdare Mahkemelerinin sayısı artırılmalı imar planları uyuşmazlıkları da hakem heyetleri ile çözülebilmelidir. Düşünün, İzmir’de sadece dört İdare Mahkemesi ve bir  Bölge İdare Mahkemesi vardır. İzmir’de İdare mahkemelerinin  hızlı olduğunu söyleyebiliriz. Genellikle bir yılda karar verilir. Ancak Danıştay’da çok zaman geçer.  İzmir Türkiye’nin 3.büyük kentidir. Plan iptal davalarına bağlı yargı uyuşmazlıkları tüm hukuk sürecinin tamamlanmasına kadar uzun zaman almakta, bölgeler kitlenmekte ve vatandaş mağduriyetleri doğmaktadır.  
Soru                             : Yerel Yönetimlerin Merkezi İdareye bağımlı olması yerel yönetimlerin hizmetlerine olumsuz etkileri nasıl oluyor ?
Yanıt                            :Yerel Yönetimlerin merkezi idareye bağımlılığı bazen hizmetlerin aksamasına neden olabilmektedir. Borçlanma ve iktisadi girişimlerde ,yurtdışı ilişkilerinde , büyük maddi kaynak gerektiren altyapı yatırımlarında merkezi idareden izin alınması gerekmektedir. Bu da  zaman kaybı ve gereksiz bürokratik işlemler demektir. Yerel yönetim olarak maddi gücünüz vardır; gerekli izni  alamamışsınızdır. Hizmet için seçtiğiniz projeyi gerçekleştiremezsiniz .Bu bağımlılık , merkezi idare ile yerel yönetimler arasında her zaman bir uyuşmazlık nedeni olarak karşınıza çıkar. 
Soru                             :Biraz daha açabilir miyiz  ? 
Yanıt                             :Geçmiş yıllarda bir ilçe belediyemiz SSK faiz affından yararlanmak istemişti. Af kanununun borcu taksitlendirme vadesi, ilçe belediyesinin gücünü aşmıştı. Bir devlet bankasından 60 ay vadeli kredi kullanarak kanundan yararlanmak istedi. Ödeme gücü 60 ay için uygundu. Merkezi İdareden onay alabilmek için çok uğraşmıştı. SSK alacakları bir kamu alacağıdır. Banka faizi kamu alacak faizinden daha düşük olduğu için belediye banka borçlanmasını kamu borçlanmasına tercih etmişti. Bugün de SSK prim borçları ve faizleri Belediyeleri zorlamaktadır. Yine ,yerel yönetimler için yurtdışı partner belediye  davetlerine katılmak , spor , müzik, kültürel faaliyetlerle ülkesini ,İlini, ilçesini temsil etmek gibi çok basit konularda bile  belediye meclislerinin karar vermesi  yeterli olmamakta  merkezi idarenin de bilgisi bazen de  izni  gerekmektedir. 
Soru                            :Peki biraz da Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri arasındaki ilişkilere bakalım!
Yanıt                            :Büyükşehirlerde ,büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri arasında  hizmetlerle ilgili zaman zaman gerginlikler yaşanabilmektedir. Hatta bazı kentlerde aynı siyasi partiye mensup olsanız bile maddi imkanlar, görev ve yetki alanları nedeniyle bu anlaşmazlıklar yine de yaşanabilmektedir.  İstanbul ,Ankara gibi kentlerin büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri farklı siyasi partilere mensup olduğunda ise bu anlaşmazlıklara siyasi bakış farkı da eklenmektedir. Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Merkez Çankaya Belediyesi arasında pek çok uyuşmazlığın Danıştay Kararlarına konu olduğunu görürüz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Adalar Belediyesi arasında küçük bir park düzenlemesi konusunda bile parkı yapmak ve bozmak üzerine yetki anlaşmazlığına basında tanık olmuştuk.  
Soru                                :Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartı çerçevesinden bakarsak Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri arsındaki bağ  nasıl olmalı ?
Yanıt                                  : Büyükşehir Belediyeleri Büyükşehir Belediye Kanunu , İlçe Belediyeleri ise Belediye Kanunu ile yönetilirler. Görev ve yetki paylaşımını ise  Büyükşehir Belediye Kanunu düzenler. Belediyeler, Büyükşehir’e bağlı olsalar da ayrı tüzel kişilikleri vardır. Büyükşehir Belediye Kanunu ile Belediye Kanunu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı çerçevesinde yeniden kaleme alınırsa bu anlaşmazlıklar daha az yaşanır, hizmetlerde yerellik daha ön planda olur. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında , yerel yönetimlere verilen yetkilerin tam ve münhasır olması bu yetkilerin öteki merkezi idare ve bölgesel makamlar tarafından zayıflatılmaması öngörülmektedir. Büyükşehir Belediyelerini bölgesel makam olarak kabul edersek ilçe belediyeleri maddi imkan, görev ve yetki paylaşımında  bugüne göre daha güçlü olabilmelidir. 
Soru                                  : Bazı ilçelerimizde Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri aynı siyasi partiye mensup olsa da gerginlikler yaşanabiliyor ? Parti grup kararlarına uymamak bazen parti disiplini yolunu açabiliyor ! 
Yanıt                                : Son zamanlarda  belediye meclis üyeleri ile belediye başkanları  arasında basına yansıyan ve siyasi anlamda tepki gören gerginliklerin yaşandığına  tanık oluyoruz. Doğru ! Örneğin  bir ilçe belediyesinde  ana muhalefet partisine mensup belediye başkanının iktidar partisi meclis üyelerinden de  destek görmesi,  bir başka ilçemizde  aynı partiye mensup olmalarına rağmen belediye başkanı ile meclis üyeleri arasında yaşanan gerginlikler ve belediye başkanı dışında  belediye meclis üyelerinin de projelerle basında yer almaları tartışılmıştı. Yine  bir ilçemizde  belediye başkanının  meclis üyelerine tahsis ettiği odaları ve personelini  iptal etmesi  bazı meclis üyelerinin tepkisine neden olmuştu. Aslına bakarsanız belediye meclis üyelerinin görev ve sorumlulukları belediye kanununda açıkça belirtilmiştir. Belediye meclis üyelerinin toplantı huzur hakkı dışında görevleri nedeniyle herhangi bir gelirleri yok. Bir anlamda gönüllülük esasına dayalı görev yapmaktalar. Belediye yönetiminde belediye meclisleri karar organı olduğundan  meclis üyelerinin görevlerinin idari bir niteliği yok. Belediye Başkanı ise belediye meclisine başkanlık eder, meclis kararlarını uygular, İdari olarak da belediye teşkilatını sevk , idare ve temsil eder. Belediye görevlileri kendi görev ve yetki alanı içinde  kalır, demokratik değerlere  saygı ve hoşgörü ile çalışırlarsa meclislerde yaşanan uyuşmazlıklar siyasi anlamda  tepki görmez. Çoğulcu demokrasilerde  hepimiz biliyoruz ki ; bu türden  uyuşmazlıklar doğal karşılanır.
Soru                                    :Farklı siyasi partilere mensup Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri arasındaki uyum bazen siyasi tepkilere neden olabiliyor. Uyum mu ,uyuma duyulan siyasi tepki mi doğaldır sizce ?
Yanıt                                 :  Belediye Başkanlarının iktidar partisine mensup meclis üyelerinden destek görmesinde yadırganacak bir şey olmamalıdır. Belediyeler belediye kanunları ile çalışırlar. Belediye Meclislerinde  kanunlar çerçevesinde ilçe hizmetleri ile ilgili genel kararlar alındığı gibi bireysel vatandaş başvuruları hakkında da kararlar alınır. Belediye hizmetleri kamu hizmetidir. Belediyelerde parti ayrımı gözetmeksizin tüm halka eşit hizmet esastır. Belediye meclisinde görev üstlendikten sonra hangi partiye mensup olursanız olun uzlaşma kültürü içinde görev yapmak gerekirken partizanlık yapmak, meclis üyesinin iradesini  baskı altına almak  demokratik ve etik  değerlere aykırı düşer. Belediye Başkanı meclis toplantılarında  tüm belediye meclis üyelerine başkanlık eder. 
Soru                                  : Belediye Başkanı ve  Meclis Üyeleri arasında düşünce farklılığı parti disiplini yolunu açmalı mıdır ?
Yanıt                                 :  Belediyede  meclis üyeleri başkandan  farklı düşünebilir. Sonuçta her üyenin  bir oy hakkı vardır. Meclis üyeleri özgür irade ile karar verebilmelidir. Aykırı oy kullanan zaten gerekçesini belirtmek zorundadır. Meclis üyelerinin   dokunulmazlığı yoktur .Kararlarından ötürü cezai ve maddi sorumluluk taşırlar. Bu itibarla belediye meclislerinde farklı düşünceye sahip meclis üyelerine  parti disiplini ile yaklaşmak bana göre demokratik değerlerle çelişen  ve  hizmeti ikinci plana iten bir yaklaşım  olur.   
Soru                             :Belediye Meclis Üyelerinin vatandaşla ilişkisi nasıl olmalı ?
Yanıt                             : Meclis Üyelerinin idari bir görevi olmadığından vatandaşın işlerini  takip yetkisi yoktur. Hatta vatandaşın işini takip aynı zamanda yanlış anlamalara mahal verebilir. Belediyeler kamu tüzelkişisidir. Bu davranış vatandaşa eşit hizmet ilkesine de aykırılık yaratır. Kamu görevlisini baskı altına alır. Etik de olmaz. Bu itibarla  belediye meclis üyeleri ,kanunun  kendilerine tanıdığı görev ve yetki dışında belediye başkanından başkaca beklenti içinde olmamalıdır. Muhatapları sadece belediye başkanıdır. Belediye Meclisinde, Bazen Encümende, İhtisas ve denetim Komisyonlarında görev yaparlar. Sonuçta Meclis Üyeleri Belediyelerin  karar organlarında görevlidirler. 
Soru                            : Belediyeler ve siyasi partiler arasındaki iletişim nasıl olmalıdır?
Yanıt                            : Belediyeler ve siyasi partiler arasındaki ilişkilerde bazı noktalara dikkat etmek gerekir. Belediye meclis toplantıları öncesi grup toplantıları yapılır. Bu toplantılarda alınan kararlara aykırı olarak mecliste karar alan belediye meclis üyelerine mensup olduğu siyasi parti tarafından disiplin yaptırımı uygulanıp uygulanmayacağının tartışıldığını görüyoruz. Belediyelerde  belediye meclis üyelerinin il ya da ilçe siyasi parti yöneticileri ile grup toplantıları yapmaları , belediye meclis üyelerinin  meclis gündemi hakkında ön görüşme yapmaları, tartışmaları  siyasi gelenek halini almıştır. Olabilir. Ancak, bu toplantıların meclis üyelerinin iradesini baskı altına alacak bir niteliğinin olmaması gerekir. Meclis üyeleri kararlarında özgür olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin dokunulmazlıkları vardır. Belediye meclis üyelerinin dokunulmazlığı yoktur. Maddi ve cezai  sorumluluk altında görev yaparlar.
Siyasi parti temsilcilerinin    grup toplantılarında sadece vatandaşın beklenti ve şikayetlerini dile getirmeleri ,projelerin siyaseten halka anlatımında bilgilendirilmeleri olağandır. Siyasal partiler yerel yönetim temsilcilerini seçebilirler ancak yerel yöneticiler seçildikten sonra yerel yönetimlerin işlerine karışmamalı , yerel yönetimlerden hiçbir  beklenti içinde olmamalıdırlar. Bana göre ,siyasetçiler ya yerel yönetici olacak hizmet üretecek ya da siyasi parti temsilcisi , denetçisi olacak siyaset yapacak . İki statü  bir arada ve iç içe olmamalıdır.  
Soru       :Son olarak  milletvekillerinden yerel yönetimler üzerine beklentileriniz nedir ?
Yanıt                         : Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir uzlaşma kültürü içinde ilk sivil Anayasamızı yapmasını bekliyor  , Üniter Devlet  yapısı içinde ancak evrensel hukuk normlarına uygun,  yerel nüfusun ihtiyaçlarına ve yerinden yönetim ilkesine cevap verecek , Merkezi İdare ,Büyükşehir Belediyeleri ve İlçe Belediyelerinin uyumlu çalışmasını sağlayacak  önyargısız yerel yönetim yasaları yapılmasını diliyorum. 


21 Kasım 2011 Pazartesi

Gazeteciye Yayın Yasağı



Kırşehir 2.Asliye Ceza Mahkemesi 2010/282E ve 2011/123 K ile bir gazeteci hakkında "hak ve yetkinin kötüye kullanılması nedeniyle suçun işlenmesinden dolayı takdiren hükümde belirtilen gün sayısı olan 375 gün sanığın GAZETECİLİK MESLEĞİNİ YAPMAKTAN YASAKLANMASINA" karar verdi

Nilay Sermi Kökılınç  Yorum

 Basın mevzuatında düzeltme ve cevap hakkı denilen bir kavram var malum ! Düzeltme ve cevap hakkı ile haksız ,gerçek dışı ya da hakaret içeren bir yayın için düzeltme ve cevap hakkını kullanmak mümkün iken ve yine haber sahibinden tazminat talep etmek de mümkün iken ayrıca cezai sorumluluğa gitmek, içinde yaşadığımız çağa uygun bir anlayış olmuyor elbette ! Ancak ,hangi alanda olursa olsun bireysel olaylar yasalarımızdaki yanlışlıkları veya düzeltilmesi gereken hususları daha net ortaya koyuyor.Bu anlamda TCK 53.maddesinin yani kısaca meslekten men diyebileceğimiz ceza maddesinin  uygulamada sadece gazeteciler için değil başka alanlarda çalışan insanlar için de fahiş ve orantisız sonuçlar doğuran bir ceza maddesi olduğu düşüncesindeyim. Bence ,yasa koyucular bu madde üzerinde çalışmalı ve yargıçlara yol gösterecek şekilde yeniden kaleme almalıdırlar.Sözkonusu olay özelinde bir değerlendirme yaparsak  gazeteci için zaten bir ceza verilmiş ,üzerine bir de TCK.53.maddesi uygulanınca evrensel ceza hukuku ilkelerinden suç ve cezanın orantılılığı ilkesine de aykırı bir sonuç doğmuş oluyor.Yargıçlar hüküm verirken sanığa , ya suç fiilinin karşılığı cezayı vermeli ya da fiil aynı zamanda TCK 53.maddesi kapsamına da girebilecek  bir fiil ise(süreli meslekten uzaklaştırma gibi) sadece bu maddeyi uygulayabilmeli ,bu da yargıcın tercih ve takdirinde olabilmelidir. Ancak uygulamada benzer durumlarda da  TCK. 53.maddesi , yargıç tarafından verilmiş bir cezaya ilaveten uygulanmakta ve böylece sözkonusu gazetecide olduğu gibi pekçok kişi için yargıda haksız sonuçlar doğmuş olmaktadır.Umarız düzeltilir.

Kıdem Tazminatı



Kıdem Tazminatı Kaldırılıyor mu ?

Nilay Sermi Kökkılınç     Yorum

Kıdem tazminatının işveren hesabında değil de devlet hesabında bir fonda toplanması çalışanlar için son derece yararlı olacaktır.İşverenin mali imkansızlığı ,iflası,işletmelerin tüzelkişiliklerinde meydana gelen değişiklikler çoğu zaman işçilerin kıdem tazminatını alabilmelerine engel olmakta ,işçi yargıya başvurmak zorunda kalmakta ,cebinden yargı gideri ve avukat parası ödemekte ,alacağın elde edilmesi için yargıda uzayan zaman da işin cabası olmaktadır.İşçi yargı kararı ile kıdem tazminatı alacağını elde etti diyelim ;bu sefer de icra marifetiyle tahsil zorluğu karşısında kalmakta, uygulamada çoğu zaman da tahsil edememektedir.Tahsil edebilmişse  harç,icra gideri,avukat parası derken işçinin eline kırpılmış bir bedel geçmektedir.Kıdem tazminatı devlet güvencesinde bir fonda olacaksa alacak devlet güvencesine bağlanmış olacaktır.Bu düzenleme için bence geç bile kalınmıştır.Kıdem tazminatı  istifa ile de doğacak bir hak olacaksa sosyal bir devlet olma yolunda bir adım daha atılmalı; iş akdi her ne sebeple sonbulmuş olursa olsun o işyerinde geçen çalışma süresi kıdem tazminatı hakedilmesinde esas alınmalıdır.Haklı- haksız iş akdi fesihleri kıdem tazminatından ayrılmalı, bu konu işçi ile işveren arasında kötüniyet tazminatı ve işe iade talepleri çerçevesinde ele alınmalıdır.Kıdem tazminatı ; adı üzerinde çalışanların işyerinde çalıştıkları süre ile ilgili bir haktır.İş akdinin haklı ya da hakdız feshine bakılmaksızın iş akdi bir şekilde son bulmuşsa o işyerinde geçen süre için kıdem tazminatı hakedilmiş olmalıdır.Böylece kıdemtazminatları yargı uyuşmazlıklarına konu olmaktan da çıkar ve işçiler için çalışma süresine bağlı hakedilmiş bir sosyal hak olarak yasal düzenlemelerde yerini bulmuş olur.Yasa metni, hertürlü uyuşmazlığı yoruma ihtiyaç bırakmayacak şekilde iyi kaleme alınmalı,çok boyutlu değerlendirilmeli  ve  sendika görüşlerine de itibar edilerek son şeklini mutlaka  uzlaşı ile almalıdır.

25 Ekim 2011 Salı

Kent ve Sivil Toplum Örgütleri 4













İzmir -Manisa-Kütahya Planı'na yargı şoku


Nilay Sermi Kökkılınç  Yorum

Çevre Ve Orman Bakanlığı' nın yaptığı 1/100.000 lik Kütahya-Manisa-İzmir Çevre Düzeni Planı'na karşı Oda' lardan başka İzmir Büyükşehir Belediyesi ve kendi ilçeleri kapsamında İlçe Belediyeleri de iptal davası açmıştı. 2010 yılı başlarında açılan davada yürütmeyi durdurma kararı 2011 yılı sonunda neredeyse iki yıla yakın bir süreçte verilmiş oluyor. Davanın esası hakkında yargı süreci ne kadar zamanda tamamlanabilir ? hukukçular iyi bilir ! Yerinden yönetim ilkelerine uyulmadığında ,STK ların ve yerel yönetimlerin kent hakkındaki plan kararlarında söz hakkı olmayınca ve kentlere sadece Merkez’den bakıldığında daha önce de belirtmiştik İzmir –Manisa ve Kütahya bir görülebiliyor ne yazık ki ! Bugün ise Bakanlıklar da ikiye bölündü. Çevre Ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman Ve Su İşleri Bakanlığı oldu. Bana göre kenti kilitlememek adına yapılacak en doğru şey, davanın sonlanmasını beklemeden mahkemenin yürütmeyi durdurma karar gerekçelerini yerine getirmek ve yeni bir Çevre Düzeni Planı yapmak olabilir ancak !

24 Ekim 2011 Pazartesi

Kent ve Sivil Toplum Örgütleri (3)













Kordon'da bulunan işletmeler Atatürk posteri ve Türk Bayrağı'nı tente olarak kullanınca kriz çıktı


Nilay Sermi Kökkılınç  Yorum

Kordon, İzmir simgesi ve kentin günübirlik turizm mekanlarından biridir. Buradaki işletmelerimizin İzmir'in başka mekanlarındaki işletmelerden daha özenli olmaları gerekmektedir. İşletmelerimizin sorunları olabilir.Yetkililer bu sorunlara çözüm üretmek için Oda'larla birlikte çaba sarfetmelidirler. Ancak , Kordon'da işletme sahibi olmak demek , halkdan , kamudan önce gelmek demek değildir. Kamunun menfaatleri önce gelir. Kent estetiği için tentelerle ilgili bir düzenleme varsa ki olmalıdır da, bu kurala işletmeler uymalı; kapalı alanlarda sigara içme yasağına işletme ruhsatları yönetmeliğine ,trafik yönetmeliğine uymalıdırlar. Kaldırım işgallerinin kuralları vardır. İşletmeler kurallara uydukları sürece Valiliğin, Belediyenin, Maliyenin denetimlerinden rahatsızlık duymalarını gerektiren bir neden de kalmaz. Görevini olağanın dışında suistimal eden yetkililer için de yasal başvuru yolları tüketilebilir. Kordon önce kente ve kentliye aittir.

Kent ve Sivil Toplum Örgütleri (2)











İTO Meclis Üyesi  İzmir'in ekonomik olarak geri kalmasına altın sektöründeki yerini kaybetmesine bağladı.Turistlere yönelik büyük altın çarşılarının açılmasını önerdi.


Nilay Sermi Kökkılınç   Yorum

İzmir Ticaret Odası İzmir’in gelişimine önemli katkıları olan bir kuruluş.Başkanı Sn.Ekrem Demirtaş’ı ve Oda Meclis Üyelerini bu anlamda kutlamak gerekir. Kruvaziyer turizmi ,İzmir kent merkezi için özlenen bir turizm hareketi. Bence sadece kuyumculuk sektöründe değil, diğer ticari sektörlerde de turizme uygun kent yapılanmaları gerçekleştirilmeli.Ticaret Odasının bu konuda proje üretmesi takdire değer! Bana göre İzmir'de Kemeraltı tarihi ve yerel kimliği ile turistler için önemli bir cazibe merkezi .Yabancı misafirlerin defalarca ziyaret etmek ve alışveriş yapmak istedikleri mekan daima Kemeraltı oluyor.Bu bölgede restorasyon çalışmaları da her geçen gün kendini daha fazla gösteriyor.İtalya’da Floransa’ya gidenler bilir.Bu kentin sanat dışında kuyumculuk ve çanta pazarında da var olduğunu sokaklarında gezerken fark edersiniz .Kemeraltı'nda olduğu  gibi insanların birbirine çarpa çarpa yürüdüğü ,küçük kuyumcu dükkanlarından ayakta sıra bekleyerek alışveriş yaptıklarına tanık olursunuz.Sokaklarda açık platformlar üzerine kurulmuş tıklım tıklım dolu  çanta pazarlarını görürsünüz. Prestijli mağazalar ,çarşılar yapalım derken kentlerin yerel kimliğini de kaybetmemek , yapılacak projelerde buna özel önem vermek gerektiği düşüncesindeyim.



KENT ve Sivil Toplum Örgütleri (1)












Sivil Toplum Örgütlerinin İzmir öncelikleri için üç parti birleşti


Nilay Sermi Kökkılınç    Yorum

Çeşitli kaynaklarda Sivil Toplum Örgütleri ,resmi kurumlar dışında bağımsız olarak çalışan , politik ,sosyal,kültürel,hukuki,çevresel amaçlar doğrultusunda lobi faaliyetleri yürüten ,ikna ve eylemler yapan ,gönüllülük esasına dayalı ,kar amacı gütmeyen kuruluşlar olarak tanımlanmaktadır. Bana göre, siyasilerin her zaman bir adım önünde olan Sivil Toplum Örgütlerinin İzmir için biraraya gelerek siyasete yön verme çabaları takdire değer.İster beğenin ister beğenmeyin; bundan aylar önce TÜSİAD bir anayasa taslağı hazırlayıp kamuoyu ile cesurca paylaşmıştı.Bu anlamda bir çalışma ortaya koymuş , tartışmaya açmıştı.İzmir 'de ilk toplantının Eylül ayında yapılacağını açıklayarak kent için toplumsal bir adım atan EGEV ,bu organizasyonlarını sürekli kılmalı ,pekçok projesinin gerçekleşmesi ya da tamamlanması için yasal olarak merkezi idareye bağlı yerel yönetimler,akademik bakış açısı için üniversiteler ,daha iyi bir şehircilik ve imar için Mimarlar Mühendisler Odası da bu toplantılara katılmalıdır.Basında tartışılan pekçok konu kent öncelikleri arasında kolayca seçilecektir.Ancak izmir'de yaşayan bir vatandaş olarak ben ,Türkiye'nin 3.büyük kentininin gelişmekte olan ilçelerinde ve gelişmiş ilçelerinde ara sokaklarında mevcut, kabloları sarkmış elektrik direklerinin
yeraltına alınmasını ,can ve mal güvenliği , çevrecilik, şehircilik ve görüntü kirliliği açısından önemli ve öncelikli kent sorunları arasında görüyorum .Bu soruna da ilgililerin ve yetkililerin ciddiyetle yaklaşmasını , STK ların kentin öncelikleri hakkındaki seslerini duyurabilmelerini diliyorum .


19 Ekim 2011 Çarşamba

KENT VE TURİZM


    Gelişen turizm potansiyelinde İzmir ve çevresinde 3.000.000 turist dolaşıyor

    Nilay Sermi Kökkılınç  Yorum


  Merkezi yönetim,yerel yönetim,sivil toplum örgütleri ve üniversitelerin birlikte uyumlu çalışması kentlilere moral verdiği gibi kentin gelişmesine de ivme kazandırmaktadır.Hepsi de aslında  doğrudan ya da dolaylı olarak   kente ve kentliye hizmet etmektedir.İzmir'in turistik kimliğinin öne çıkarılması ve kent yenileme projeleri giderek heyecen verici bir boyut kazanıyor.Kentiçi turizm ve uluslararası organizasyonlar İzmir'e çok yakışıyor.

  İzmir,kentiçi turizme ne kadar hazır ? Bazı ülkelerin turizm konusunda  çok basit uygulamaları vardır. Örneğin  Amerika'nın Boston kentinde turistler için çizilmiş renkli yol çizgilerii turistlere  güvenli bir şekilde kenti gezdirir.  Benzer bir uygulamayı İzmir için düşünecek olursak    örneğin  Alsancak limanından Kemeraltı'na, Agora'ya çizilecek mavi bir çizgi , Alsancak ve alışveriş merkezlerine ,fuara yönlendiren sarı bir çizgi turistin kent içinde güvenli ve kolay dolaşımını sağlayabilir.Geçmişte buna   benzer bir uygulama İzmir'de  uluslararası  bir   spor organizasyonu için yapılmıştı.

  Yön levhaları bir turizm kentinde  çok önemlidir.Levhalar sadece Türkçe değil,  artık evrensel dil olan ingilizce de yazılmalıdır.Kentin turistik planlarını ,kent hakkındaki bilgileri , ulaşım ağlarını, taksi duraklarını, iskeleleri ,otobüs duraklarını gösteren panolar, camekanlı reklam panoları gibi kent merkezlerinde ,tarihi ve turistik alanlarda kurulmalıdır. Kenti süsleyen heykeller hakkındaki açıklamalar, Türkçe ve İngilizce olmalıdır.Kenti anlatan kitapçıklar büfelerde bulunabilmeli ,turizm danışma merkezlerinden edinilebilmelidir.Çok kısa bir süreçte yetkililerin dikkatini çekmek istediğimiz  turistlere kolaylık sağlayacak küçük önerilerimizdir ; bunlar. 

  Tarihi yapıların yeniden değerlendirilmesi ,restorasyonu için kaynak ayrılması ve bu yapıların turizme kazandırılması sevindiricidir.Ancak, kent içindeki yüksek katlı otoparklar ciddi bir kirlilik oluşturuyor .Bu anlamda hem Konak'taki restorasyon çalışmaları sürdürülen tarihi binalara yakın katlı otoparkın hem de Agora önündeki İkiçeşmelik'te bulunan katlı otoparkın yeraltına alınması ve ortaya çıkacak açık alanın da yeşil alan olarak kente kazandırılması gerektiği düşüncesindeyim.

   Türkiye'nin batıya açık yüzü ve 3.büyük kenti olan İzmir'in en büyük problemlerinden biri çarpık yapılaşma ve göçe bağlı gecekondular malesef ! İzmir'de iki ayrı kent birarada yaşıyor ;denilse yeridir. Gecekondu sözcüğü ,dolmuş sözcüğü gibi artık uluslararası bir sözcük halini almış! Yabancı misafirleriniz varsa ya da yurtdışında Türkiye'yi ziyaret etmiş yabancılarla karşılaştığınızda size mutlaka ülkemizdeki gecekonduları sorarlar.Elinizden geldiğince gecekonduyu , sebeplerini ve kent yenileme projeleri kapsamında mücadele edildiğini anlatmaya çalışırsınız.

    İzmir Büyükşehir Belediyesinin bu anlamda kent yenileme  ve tarihi mekanları kazandırmaya yönelik çalışmaları beni bir vatandaş olarak en çok mutlu eden çalışmalardır. Bu çalışmalara ivme kazandırmak için hükümetten de destek gelmeli, istanbul ve Ankara'da olduğu gibi özel yasa çıkarılmalı, maddi destek sağlanmalıdır.

   Yine,  bu bölgelerde yaşayan insanlarımızın mağdur edilmemesi ve yaşam standartlarının iyileştirilmesi de ayrı bir önem taşımaktadır. Aslına bakarsanız ; ülke genelinde çarpık , dağınık bir yapılaşma ve imar problemimiz var. Kentlerimiz ,köylerimiz plansız ,kent estetiğinden yoksun gelişiyor. İmar Yasası 1985 tarihlidir ;ancak çok yetersizdir  ! Kent içindeki yerleşik imar problemlerine bile cevap vermemektedir. Bu konuda yeni yasal düzenlemelere ihtiyaç olduğu çok açıktır.Herşeye rağmen Büyükşehir Belediyesinin bu konudaki çalışmalarını kesinlikle takdire değer buluyorum.

18 Ekim 2011 Salı

KENT SİMGELERİ

taj mahal
                            İzmir müftü vekili İnciraltına  kentin simgesi dev cami yapılsın dedi


                   NilaySermiKökkılınç        Yorum

    İbadet yerlerimiz ,mezarlıklarımız çağdaş ve sosyal ihtiyaçlara uygun inşaa edilmeli ,manevi dünyaya hizmet ettiği dikkate alınarak elbette hakettiği saygın görünüme sahip olmalıdır. Ancak ibadet yerleri ,bana göre tarihi değeri yoksa kentlerin temsili olarak değerlendirilemez. Bunun için Avrupa’dan verilen kilise örneklerini yanlış buluyorum. Avrupa’da kent temsili olan kiliseler tarihidir ve çoğu dinin toplumda egemen olduğu ortaçağda yapılmıştır. Paris ,Barcelona, Roma ,Prag ,Köln gibi kentlerde örnekleri vardır. Amaç kent temsili ise eğer, İzmir Kemeraltında da tarihi değeri olan çok güzel camilerimiz vardır. Restore edilerek turizme kazandırılabilir ; kentimizi temsil edebilir.

      İstanbul ve Ankara ‘ya gelince , son on  yılda çok fazla ve büyük camilerin yapıldığı  açık bir şekilde  farkedilmektedir. Hatta İstanbul Kadıköy Göztepe' de bulunan büyük park alanına bile 2005 yılında büyük bir cami yapılmak istendiğini , çok tepki alınca bundan vazgeçildildiğini biliyoruz

      İnciraltında ise İzmir Büyükşehir Belediyesi büyük bir rekreasyon alanı yaptı.Şehir plancısı değiliz ama Sn.Müftü Vekilinin bahsettiği şekilde bir cami yapmak için bu alan hiç uygun değildir. Expo 2020 nin amaçları ile de uyumlu değildir. Daha da önemlisi laik ülkelerde tarihi  değeri olan ibadet yerleri  dışında kalan ibadet yerlerinin kent temsili yapılar olarak değerlendirilmesi fevkalade yanlış olur ! 

11 Eylül 2011 Pazar

Gaziemir Belediye Başkan Yardımcısı hakkında soruşturma


İzmir  Gaziemir Sarnıç’ta bulunan fabrikalar için yaptırılan yön levhası ve tabelaların beton dökme ve hafriyat işlerini yapan belediyenin başı derde girdi. Fabrikaların problemini ortadan kaldıran belediye başkan yardımcısı kendisini mahkemede buldu.


Av. Nilay Sermi Kökkılınç     Yorum

  Cumhuriyet Halk Partisi  ; yerel yönetimlerin üniter devlet yapısı içinde idari ve mali özerkliğini savunuyordu. Ana muhalefet partisinden bir belediye. İsimsiz olması nedeniyle kayda alınmaması ve işlem görmemesi gereken bir şikayet dilekçesi. Anayasanın 127/5.maddesindeki idari vesayet. Yani Merkezi İdare Yerel İdareyi denetler. Kaymakamlık merkezi idarenin ilçedeki temsilcisi, Başkan Yardımcısı yerel idarenin  ilçedeki temsilcilerinden biri. Yerel Yönetici hakkında Merkezi İdare tarafından denetim yapılıyor, soruşturma izni veriliyor. Yerel yönetici ceza yargıcı karşısında belediye kanunlarını anlatmaya çalışıyor.

  Yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliği olsa belediye kanunlarını ve uygulamayı bilen yerel yönetim denetim kurulları olsa kimse merkezi idarenin baskısı var ! diyemezdi. Yerel yönetimler ve merkezi idarenin eşit hukuki ve mali şartlar altında çalışmadıklarına ve  Anayasa’ dan kalkması gerektiği söylenilen idari vesayete ne yazık ki tipik bir örnek... 

İzmir'de Yerel Yönetimler


 








İzmir’de yerel yönetimler


Av.Nilay Sermi Kökkılınç      Yorum


 Bazı köşe yazarlarımızın İzmir’in  yerel yöneticileri hakkındaki eleştirilerini   haksız  buluyorum. 1985 yılında İzmir’e geldiğim zaman Türkiye’nin 3.büyük kenti için hayal kırıklığı yaşamıştım.O zaman da gecekondular ilk göze çarpan kent kusuruydu.İzmir yeşilden ciddi anlamda yoksundu.Körfez kahverengiydi.Büyük meydanları yoktu.Kent estetiğini yok eden üst geçitlerle doluydu.Büyük minibüsler ulaşım için kullanılıyordu.Sinemalarda orijinal seslendirmesi olmayan filmler izlediğimizi hatırlıyorum.Fuar  Açıkhava Tiyatrosu’ndan başka açıkhava tiyatrosu yoktu.İlk kez Sn.Yüksel Çakmur zamanında kenti kirleten büyük minibüslerden ,Konak ‘ taki birahanelerden üst geçitlerden kurtulduk.Sn. Priştina zamanında kentin yeşillendirilmesine çok önem verilmişti. Konak’taki büyük meydan ve rekreasyonu Sn. Priştina’ nın o tarihte kent vizyonunu bizlere  göstermişti. İzmir hak ettiği uluslararası kimliğini Sn.Priştina zamanında yeniden kazanmaya başlamıştı.

 Bugün ise körfez artık  kahverengi değildir.Yerel Yönetimlerce uluslararası festivallere destek olunduğunu ,organizasyonlara ev sahipliği yapıldığını ,devlet okullarının,spor sahalarının  yenilendiğini ,engellilere,sporculara ,üretim kooperatiflerine büyük destek sağlandığını görüyoruz.

  Kent içindeki alt geçitler,her ilçedeki açık hava tiyatroları ,parklar ,sahil bantları, Bornova, İnciraltı , Sasalı rekreasyon alanları  bence sadece Türkiye’ye değil Avrupa kentlerine  örnektir.Tarihi yapı ve mekanlarla ilgili restorasyon  ve kentin altyapı çalışmaları da gözle görünen diğer çalışmalar olarak karşımızdadır.  Bunlar bir vatandaş gözüyle kentte yaşarken fark ettiklerimizdir.
   Tümüyle kendi imkanlarıyla  hizmetlerin gerçekleştirilmeye çalışılması ,uluslararası finans kuruluşlarının güven  gösterdiği bir mali tablonun varlığı da ayrıca takdire değer olmalıdır. İzmir’in yerel yönetimlerine basiretsiz ve beceriksiz demek bence büyük haksızlık olur.İstanbul’u Ankara’yı,Bursa’yı  da oralarda  yaşayanlara sormak gerekir. !  

3 Eylül 2011 Cumartesi

YERELYÖNETİMLER İKTİSADİ GİRİŞİM ,BORÇLANMA,BÜTÇE





YEREL YÖNETİMLER
YASA TASLAĞI
ÖNERİLER
ÇALIŞMA RAPORU

Av.Nilay Sermi Kökkılınç

            -VII-

YEREL YÖNETİMLER/ İKTİSADİ GİRİŞİM BORÇLANMA-BÜTÇE

Kanunun 68/e  maddesinde  en son kesinleşmiş bütçe gelirlerinin 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre belirlenecek yeniden değerleme oranıyla artırılan miktarının yılı içinde toplam %10’nunu geçen iç borçlanma için meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ve İçişleri Bakanlığının onayı ile yapabilir “ denilmektedir. Kanaatimce burada Bakanlık onayına gerek yoktur. Yine onay aransın denilirse eğer, üniter devlet yapısı içinde yerel yönetimlerin özerkliği çerçevesinde Türkiye Belediyeler Birliği bu misyonu da üstlenebilir. Borçlanmalar  zaten teminat karşılığı olabilmektedir. Teminatınız yeterli değilse istediğiniz kadar onay alın , borçlanabilmeniz mümkün olamamaktadır. 


Örn: Geçmiiş yıllarda SSK faiz affından yararlanabilmek için kanunun taksitlendirdiği vade ilçe belediyesinin gücünü aşmıştı. Vakıfbanktan 60 ay vadeli kredi ile kanundan yararlanılmak istendi. Ödeme gücü 60 ay için uygundu. İçişleri Bakanlığından onay alabilmek için çok uğraşıldı.6183 sayılı kamu alacakları faizinden ,banka faizi daha düşük olduğu için belediye banka borçlanmasını kamu borcuna tercih etmişti.

Aynı maddenin (f) fıkrasındaki ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak gerektiren altyapı yatırımlarında yine Devlet Planlama Teşkilatı ve Bakanlar Kurulu kabulüne bağlı proje  borçlanmaları açısından da  Devlet Planlama Teşkilatı ve Bakanlar Kurulu yerine Türkiye Belediyeler Birliği  içinde değerlendirilebilir. Eskişehir Büyükşehir Belediyesinin  yatırımlarındaki zaman kaybı örnektir. Dış Kaynak gerektiren projelerde Hazine Müsteşarlığının görüşü yerine Türkiye Belediyeler Birliğinin  ilgili biriminin görüşü alınabilir.

Kanun maddesinin son fıkrasında  düzenlenen mali tablo bildirimlerinde Maliye Bakanlığı-Hazine Müsteşarlığı-Devlet Planlama Teşkilatı ile İçişleri Bakanlığına gönderilir ibaresinde İçişleri Bakanlığı yerine Türkiye Belediyeler Birliğine gönderim esas  olabilir.

5393 sayılı Belediye Kanununun 62.maddesinde “ Belediye Bütçe tasarısının konsolide edilmek üzere İçişleri Bakanlığı’na gönderileceği  ,5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Ve Kontrol Kanunu uyarınca Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısına eklenmek üzere Eylül ayı sonuna kadar Maliye Bakanlığı’na bildirileceği “ ifade edilmiştir. Burada da İçişleri Bakanlığının aracı olmasına gerek yoktur. Türkiye Belediyeler Birliği  bütçe tasarısını konsolide edip  Maliye Bakanlığına gönderebilir.  

Kanunun  65.maddesinde geçen bütçeye ilişkin yönetmelik de artık İçişleri Bakanlığı değil ,Türkiye Belediyeler Birliği tarafından çıkarılmalıdır.

Diğer Kuruluşlarla İlişkiler kanunun 75.maddesinde düzenlenmiş olup    c “ fıkrasında “  kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları , kamu yararına çalışan dernekler ,özürlü dernek ve vakıfları, Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınmış vakıflar ve 507 sayılı Esnaf Ve Küçük Sanatkarlar Kanunu kapsamına giren meslek odaları ile ortak hizmet projeleri gerçekleştirebilir “ denilmektedir .Sadece “ ortak projeler geliştirir “cümlesi yeterli olmamaktadır. Kamu kurumlarının derneklere yapacağı  nakdi yardım ve her türlü desteği sağlama imkanı veren yürürlükteki yönetmeliğe uygun olarak kanun maddesi yeniden düzenlenmelidir.       

5393 sayılı kanunun 15/son  fıkrasında Belediyenin  proje karşılığı  borçlanma yoluyla elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen  vergi, resim ve harç gelirleri haczedilemez. “ denilmektedir.

Bu maddeye  “imar planlarında kamuya ayrıldığı anlaşılan  taşınmazlar ”  da denilmelidir. Bu tanım olmayınca ,örneğin park alanı, okul alanı gibi kamusal tasarruflara konu olabilecek taşınmazlar   üzerine  , fiili kullanım yok denilerek haciz konulabilmektedir. Belirtilen ilave cümle maddenin amacını tamamlar.

YERELYÖNETİMLER / ZABITA ,NORM KADRO

 

YEREL YÖNETİMLER
YASA TASLAĞI
ÖNERİLER
ÇALIŞMA RAPORU

Av.Nilay Sermi Kökkılınç

     - VI-



YEREL YÖNETİMLER ZABITA-NORMKADRO

 5393 sayılı belediye kanunu 51.maddesinde  zabıta görev ve yetkileri hakkında 3.fıkrada  İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir ,belediye bu yönetmeliğe aykırı olmamak üzere ek düzenlemeler yapabilir “ denilmektedir.

  5393 sayılı belediye kanunu 52.maddesinde  zabıta görev ve yetkileri hakkında 1.fıkrada  İçişleri Bakanlığı tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir ,belediye bu yönetmeliğe aykırı olmamak üzere ek düzenlemeler yapabilir “ denilmektedir.

   Zabıtanın görev ve yetkileri sonuçta bir kolluk kuvveti olduğundan Kanaatimce kanunla düzenlenmelidir.Kabahatlar Kanunu geneldir. Kanunun uygulanmasına dair yönetmelikler de Belediye Meclislerince yapılmalıdır. Ancak ülke genelinde Belediyelerin , Büyükşehirlerin ve hatta bence zaman zaman kanunu aşan yönetmelikler yaparak kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırılık yaratan  Bakanlıklar bile bu konuda yetersiz olabilmektedir.

  Çıkarılacak kanunda yönetmelik yapma konusunda uzman hukukçu, Üniversite veya Barolardan  hizmet alımı yoluyla hukuk tekniğine uygun düzenlemeler yapılabilmesine izin vermek ve bu konuda doğabilecek yetersizliklere, mağduriyet yaratacak çelişkilere  önlem almak gerekir. Belediye Birlikleri bile bu konuda yeni bir misyon üstlenebilir. Türkiye Belediyeler Birliği  ilgili yönetmelikleri yapabilir. Belediye Meclisleri de kendi yönetim alanları için asıl yönetmeliğe aykırı olmamak üzere özel ilave yönetmelikler çıkarabilir. 

 Yasanın 49.maddesinde norm kadro ve personel istihdamı düzenlenmiştir.  “Norm Kadro ilke ve standartları İçişleri Bakanlığı ,Devlet Personel Başkanlığı tarafından müştereken belirlenir .” denilmektedir. İdari vesayetin kalkmasına bağılı bir düzenleme getireceksek  kanundaki İçişleri Bakanlığı  yerine Türkiye Belediyeler  Birliği  diyebiliriz. Maddenin devamında Belediyelerin ve bağlı kuruluşların norm kadroları bu ilke ve standartlar çercevesinde belediye meclis kararı ile belirlenir “  denilmektedir.

 Yine aynı madde içinde “ bu hükümlere göre çalıştırılacak personel için İçişleri Bakanlığı ünvanlar itibariyle kısıtlama getirebilir “ denilmektedir. Burada da  unvan kısıtlamasına gidilecek bir düzenleme gerekiyorsa Türkiye Belediyeler Birliği İçişleri Bakanlığı yerine bu düzenlemeyi yapabilmelidir. Kanun maddesinin devamında , “ sözleşmeli personel sözleşmeleri İçişleri Bakanlığına gönderilir.“ fıkrası da artık “ Türkiye Belediyeler Birliğine gönderilir .” şeklinde olmalıdır.    

 49.madde çok uzun bir  maddedir . Ancak  bu madde içinde öyle bir hüküm vardır ki taşaron işçi çalıştırma nedenidir. Madde metninde “ belediyenin yıllık toplam personel giderleri gerçekleşen en son yıl bütçe gelirlerinin  213 sayılı VUK.na göre belirlenecek yeniden değerleme katsayısı ile  çarpımı sonucu bulunacak miktarın %30 nu aşamaz denilmektedir.Bu oran da belediye meclis kararı ile Türkiye Belediyeler Birliğinin izni ile ihtiyaca göre belirlenebilmelidir.

 5393 sayılı belediye kanunundan önceki belediye yasası imkan verdiğinden geçmiş yıllarda belediyeler seçilmiş olmaları nedeniyle yoğun iş talepleri karşısında gereksiz kadrolarla personel alımına gidebilmekte ve bu personel giderleri belediyelere hizmet üretmeninin önüne geçecek ölçüde mali yük getirebilmekteydi. Buna  yasa hükmüyle bir fren getirlmişse de bu kez de belediyeler ihtiyaçları ölçüsünde personel alamamının sıkıntısı içine girmiştir.Bu fren mekanizması kanaatimce Türkiye Belediyeler Birliği olmalıdır. Hizmet satın alma yoluyla da pek çok  hizmetin 3.şahıslar eliyle yapılma imkanı vardır.

 Sözkonusu maddede personel arasında bir eşitsizlik durumu da vardır. İkramiye ödentisi sadece memurlara tanınmıştır. Sözleşmeli personel ve İşçi için de öngörülmelidir.

 Belediyeler mühendis ,mimar ,şehir plancısı ,hukuk müşaviri, avukat gibi ünvanlardaki ihtiyaçlarını da  talepleri doğrultusunda derhal alabilmelidirler. Uygulamada bu konuda kısıtlılık hali vardır. Belediyeler gruplandırılmıştır. Buna göre  dağıtılan kadro ünvanları yetersizdir.  Kısmi zamanlı sözleşmeli personel için de  kadro yokluğu halinde alınabileceği belirtilmektedir. Kadro olsa da olmasa da bunun takdiri belediye meclisinin olmalıdır. Kanunda  “ gibi “ sözcüğü bana göre unutulmuştur. Bu yüzden kısmi zamanlı İstihdamda “  Avukat-mimar –mühendis-veteriner  “ dışında unvan sayılmadığı için kanun maddesi ihtiyaca cevap vermemektedir. Hukuk Müşaviri tüm belediyelerde zorunlu olmalıdır.

YEREL YÖNETİMLER VE MERKEZİ İDARE

         

YEREL YÖNETİMLER
YASA TASLAĞI
ÖNERİLER
ÇALIŞMA RAPORU

Av.Nilay Sermi Kökkılınç

                -V-


YEREL YÖNETİMLER VE MERKEZİ İDARE

Madde 23  Belediye Meclis Kararlarının Kesinleşmesi
Kanun  maddesinin 3.fıkrasında  “Kararlar kesinleştiği tarihten itibaren en geç yedi gün içinde mahallin en büyük mülki idare amirine gönderilir. Mülki İdare Amirine gönderilmeyen kararlar yürürlüğe girmez. Mülki İdare Amiri hukuka aykırı gördüğü kararlar aleyhine idari yargıya başvurabilir (Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir.)Kesinleşen meclis kararlarının özetleri yedi gün içinde uygun araçlarla halka duyurulur. “ denilmektedir. 

Bu  maddede geçen hüküm için  Anayasa Mahkemesi , Mülki Amirin idari vesayet makamı olması nedeniyle bir çelişki bulunduğunu ve bu nedenle Mülki Amirin  idari yargıya başvuru hakkının iptali gerektiği gerekçesine işaret etmiştir.

Meclis zaten kanunlar çerçevesinde karar alabilir. Her yıl  için denetlenir. Vatandaşın idari yargıya başvuru hakkı da var. O halde meclis kararlarının Mülki Amire gönderilmesine ihtiyaç yoktur. Kararların resmi internet sitesinde yayınlanması ve ilan edilmesi zorunlu kılınabilir.Yerel Yönetimler Özerkliği çerçevesinden bakarsak meclis kararları  Türkiye Belediyeler Birliğine ya da Bölge Belediye Birliklerine gönderilebilir. Anayasada yapılacak değişiklikle İdari vesayet yetkisi olmayan  Mülki İdare  meclis kararlarına karşı  idari yargıya başvuru hakkına sahip olabilir. Belediyeler de Mülki İdarenin işlemlerine karşı zaten idari yargıya başvuru hakkına sahiptir.  

Belediye Başkanlığının boşalması halinde yapılacak işlemler 45.maddede  gösterilmiştir. “Belediye Başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması durumunda  VALİ tarafından belediye meclisinin 10 gün içinde toplanması sağlanır. “  Denilmektedir. Bu görev  Belediye  Başkan Vekili tarafından da yerine getirilebilir. Seçilmiş Meclis Üyelerinden Başkan Yardımcısı da aynı görevi yapabilir.

Yasanın 46.maddesinde de “ Belediye Başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması ve yeni Belediye Başkanı veya Başkan Vekili seçiminin yapılamaması durumunda ,seçim yapılıncaya kadar Belediye Başkanlığına Büyükşehir ve İl Belediyelerinde İçişleri Bakanı ,diğer  belediyelerde Vali tarafından görevlendirme yapılır. “ denilmektedir. Kanaatimce  böyle bir  durumda seçilmiş Başkan Vekili ya da seçilmiş Meclis  Üyesi Başkan Yardımcısı bu görevi kendiliğinden yapabilir. Bu maddede geçen idari vesayet yetkisine ihtiyaç yoktur.

Yasanın 47.maddesinde  düzenlenen   görevden uzaklaştırma kanun metninde “Görevleri ile ilgili bir suç nedeniyle haklarında soruşturma ve kovuşturma açılan belediye organları veya bu organların üyeleri kesin hükme kadar İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir."Denilmektedir.

Türkiye  Belediyeler Birliği  burada İçişleri Bakanına verilen bu görev takdirini yerine getirebilir. İçişleri Bakanlığında da bu kararı sonuçta genellikle hukukçular rapor etmekte  Bakan tarafından yetki kullanılmaktadır. Türkiye Belediyeler Birliğinde de Büyükşehir Belediyeleri hukukçuları görev yapmaktadır. Üstelik uygulamayı da bilirler. Hazırlayacakları  rapora bağlı yetki  Birlik Başkanı tarafından kullanılmış olacaktır. İçişleri Bakanı Merkezi İdareyi temsil etmekte ve İdari Vesayet yetkisini kullanmaktadır. Türkiye Belediyeler Birliği ise seçilmiş Belediye Başkanlarından oluşur. Böyle bir düzenlemede Merkezi Yönetimin Yerel Yönetimler üzerinde İdari vesayeti sözkonusu olmaz. Görevden alma kararlarının siyasi olup olmadığı çok daha az tartışılır. Bu konuda vesayet yetkisinin kötüye kullanımı iddiası ve şüphesi de olmaz.

5393 sayılı Belediye Kanununun 56.maddesinde faaliyet raporu için  faaliyet raporunun bir örneğinin  İçişleri Bakanlığına gönderileceği yazılıdır. Belediyeler her yıl Sayıştay denetimindedir. Belediye Meclisinin denetim komisyonu vardır. Faaliyet Raporu Belediye Meclisince oylanmaktadır. İçişleri Bakanlığına raporun gönderilmesi  yerine sözkonusu rapor yine Türkiye Belediyeler Birliğine gönderilebilir.

5393 sayılı belediye kanununun 81.maddesinde  “ Cadde, sokak , meydan ,park ,tesis ve benzerlerine ad verilmesi ,beldeyi tanıtıcı amblem ,flama ve benzerlerinin tesbitine ilişkin meclis kararlarının mülki idare amirinin  onayı ile yürürlüğe gireceği “ belirtilmiştir.Kanaatimce ,burada da Mülki İdare Amirinin onayı yerine    o yerde bulunan Bölge İdare Mahkemelerinin  ya da Sulh Hukuk Mahkemelerinin uygun görüşü ya da Belediyeler Birliklerinin uygun görüşü alınabilir.

Arsa ve Konut  Üretimi Kanunun 69.maddesinde düzenlenmiş olup, son fıkrasındaki  “ uygulama esasları  İçişleri Bakanlığı ile Bayındırlık Ve İskan Bakanlığı tarafından müştereken hazırlanacak çevre yönetmeliğine uygun olarak Belediye Meclisleri tarafından çıkarılacak  bir yönetmelikle düzenlenir .” hükmü İçişleri Bakanlığı yerine Türkiye Belediyeler Birliği şeklinde olmalıdır. Bayındırlık Ve İskan Bakanlığı da zaten değişmiştir.

Belediye Kanunu 70.maddesinde belediye meclis kararı ile kendisine verilen görev ve hizmet alanlarında ilgili mevzuatta belirtilen usullere  göre şirket kurulabileceği “ belirtilmişse de 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 26.maddesi ile şirket kurmak, sermaye katılımında bulunmak  Bakanlar Kurulunun iznine bağlanmıştır. İçişleri  Bakanlığına talep yapılması gerekmektedir. Kanunun 71.maddesinde de “Belediye özel geliri bulunan hizmetlerini İçişleri Bakanlığının izni ile bütçe içinde işletme kurarak yapabilir. “ denilmektedir. Yerel Yönetimler için bu hususlarda da  Türkiye Belediyeler Birliği görev yapabilir.