Egede Sonsöz -Röportaj Erkan İYİGÜNGÖR-10.11.2011
Yerel Yönetimler Ve Hükümet Arasındaki İlişkiler Nasıl Olmalı ?
Ülkemizde 2014 yerel seçimlerine gidilirken siyasal partilerin yerel yönetimlere yaklaşımlarını, Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri arasındaki ilişkileri, Belediye Başkanları ve Meclis Üyeleri arasındaki uyumu , Hükümet ile Belediyeler arasındaki idari vesayet bağını yerel yönetimler yasaları ile uzun yıllar çalışmış İzmir Barosu Avukatlarından Av. Nilay Sermi Kökkılınç ile değerlendirdik.
Soru :2014 yılında yerel seçimler yapılacak ve İzmir siyasi partiler arasında kıyasıya bir rekabete sahne olacak. İktidar partisi İzmir’i iki Bakan ve 35 çılgın projeyle istiyor. Mevcut Belediye Başkanlarımız ise ana muhalefet partisine mensup. Merkezi İdare ile Yerel Yönetimler arasında nasıl bir hukuki bağ var ?
Yanıt : Ülkemizde yaşanan son askeri darbe sonrası kabul edilen 1982 Anayasa’sının 127/5.md.sinde Merkezi idarenin mahalli idareler üzerinde idari vesayet yetkisine sahip olduğu belirtildiğinden yerel yönetimlerimiz merkezi idareye bağımlı olarak görev yapar, hizmet üretirler. Hükümet , belediyeler üzerindeki idari vesayet yetkisini İçişleri Bakanlığı eliyle kullanır. Bakanlık idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığını olağan veya şikayet üzerine gerçekleştirdiği denetimlerle değerlendirir. Denetimler sonucu hukuka uygun bulunmayan idari işlemler yönünden belediye görevlileri hakkında merkezi idare tarafından soruşturma izni verilmek suretiyle ceza mahkemelerinde yargılanma yolu açılır.
Soru :İçişleri Bakanlığının Yerel Yönetimler üzerindeki idari vesayet yetkisi hizmetlerin önünü kesen bir siyasi baskı aracı olarak değerlendirilebilir mi ?
Yanıt : Belediye Başkanı ve Meclis Üyelerinin çoğunluğu muhalefet partilerine mensupsa Merkezi idare olarak İçişleri Bakanlığının denetimleri belediyelerce siyasi baskı aracı olarak görülmektedir. Örneğin ana muhalefet partisine mensup belediyelerimizin yoğun olduğu İzmir’ de Belediye Başkanlarının müfettiş denetimlerinin sıklığından duydukları rahatsızlıkları ve bunun kamu görevlilerinin motivasyonları üzerindeki olumsuz etkilerini basında sık sık dile getirdiklerini görürüz. Yakın zamanda İzmir’de bir sivil toplum örgütü olan EGEV tarafından organize edilen ve kent hizmetleri ile ilgili beklentileri konu alan Başkanlar Kurulu toplantısına Bakanlarımız , kent Valisi, Büyükşehir Belediye Başkanı, Milletvekilleri, Siyasi Partilerin İl Başkanları katılmış ; projeler açıklanmış ,kentin öncelikleri tartışılmış, beklentiler dile getirilmiştir. Ana Muhalefet Partisi İl Başkanı’nın dile getirdiği ve basına yansıyan beklentiler arasında belediyeleri denetleyen müfettiş sayısının makul seviyeye indirilmesinin istenmesi de vardır . Bu da sözkonusu denetimlerin hizmetlerin önünü kesen siyasi baskı aracı olarak görüldüğünü göstermektedir.
Soru : Parlementoda ,ilk sivil Anayasa için , siyasi partiler Anayasa Komisyonları oluşturdular. Merkezi İdarenin, Yerel Yönetimler üzerindeki idari vesayetini düzenleyen Anayasa’nın 127/5.maddesini partilerin üzerinde uzlaşabileceği maddeler arasında görüyor musunuz ?
Yanıt : Esasen İktidar ve Ana Muhalefet Partilerinin programlarında 2002 yılında ülke olarak imzaladığımız Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartının uygulanması konusunda ilke kararları olduğunu görüyoruz. Uzlaşma kültürü içinde her kesimle mutabık kalınabilecek bir sivil Anayasa yapılmasından bahsediliyor ve isteniyor. O halde Anayasamızın 127/5.maddesindeki idari vesayeti de
kaldırabilir, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı çerçevesinde, üniter devlet yapısı içinde yerel yönetimlerin denetimi görev ve yetkisini , merkezi idare yerine yerel yönetim birliklerine verebiliriz.
Yerel yönetimler ve merkezi idare ayrı ayrı seçimlerle görev alıyor. Bu nedenle, merkezi idarenin yerel yönetimleri idari olarak denetlemesi demokratik seçim sisteminin ruhuna ve ilkelerine aykırılık yaratıyor. Sözkonusu denetimin ,merkezi yönetimin zaman zaman yerel yönetimler üzerinde siyasi baskı aracına dönüşebildiği , denetimlerde eşit ve objektif kriterlerden uzaklaşıldığı iddia edilebiliyor.
Belki hatırlarsınız , basına da yansımıştı ;ülkemizde genel seçim döneminde bir mülki amirimiz halka beyaz eşya dağıtmıştı. Bu işlem şikayet edilmiş , denetim konusu olmuştu. Mülki Amir için yapılan denetim sonucunda halka beyaz eşya dağıtımında merkezi İdarece herhangi bir hukuka aykırılık görülmemiş ve soruşturma izni verilmemişti. Ancak daha sonra Danıştay bu kararı bozmuş , mülki amirimiz de ceza mahkemesinde yargılanmıştı. Muhalefet Partilerine mensup pek çok belediye için merkezi yönetimce objektif yaklaşılan ve soruşturma izni verilmeyen kararlar mevcut olsa da olumsuz tek bir örnek bile merkezi yönetimin belediyeler üzerindeki denetimlerinin siyasi olduğu ve baskı aracı olarak kullanıldığı şüphesi için yeterli olabilmektedir.
Soru : İçişleri Bakanlığının Yerel Yönetimler üzerindeki denetimleri nasıl gerçekleşmektedir?
Yanıt :İçişleri Bakanlığı ,belediye denetimlerinde genellikle Siyasal Bilgiler Fakültesi ya da Hukuk Fakültesi mezunu Bakanlık bünyesinde çalışan Mülki Müfettişler görevlendirmektedir. Müfettişler de ihtiyaç duyarlarsa yine çeşitli Bakanlıklarda çalışan Bayındırlık, Karayolları gibi, kurum bürokratlarından bilirkişi tayin etmektedir. Sonuçta müfettişin verdiği rapor esas alınarak İçişleri Bakanı tarafından Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri hakkında soruşturma izni verilmekte ya da verilmemektedir. Türkiye Belediyeler Birliği ve diğer Bölge Belediye Birlikleri incelenirse dış işleri komisyonundan hukuk işleri komisyonuna kadar yerel yönetimler mevzuatı ile ilgili her alanda çalışıldığı , bürokrat kamu görevlileri ile oluşan bir idari yapısının olduğu görülür. Türkiye Belediyeler
Birliği ve diğer Bölge Belediye Birliklerinde de bakanlık müfettişleri gibi görev yapacak uzman kamu personeli müfettişler çalışabilir. Bilirkişi tayin edilmesi gereken incelemelerde ise bakanlıklardan değil meslek odalarından ya da mahkemelerde bilirkişilik yapan uzmanlar arasından seçim yapılabilir. Denetim raporu da artık İçişleri Bakanı yerine Bölge Belediye Birlik Başkanı ya da Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı tarafından soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi şeklinde verilecek kararla değerlendirilebilir.
Soru : Siz ,Belediyeleri ,Merkezi İdarenin değil, Belediye Birliklerinin mi denetlemesini öneriyorsunuz ?
Yanıt : Türkiye Belediyeler Birliği ve Bölge Mahalli İdare Birlikleri yerel yönetimlere ait oluşumlardır. Seçilmiş Belediye Başkanlarından oluşur. Yapılarında yapılacak yasal düzenlemelerle yerel yönetimler daha güçlü ve üniter devlet yapısı içinde özerk kılınabilir. Üniter Devlet yapısı ile uyumlu bir idari yerel yönetim sistemi kurulmuş olur. Böylelikle mahalli idare birliklerinin görev ve yetki alanı bu amaca hizmet edecek şekilde genişletilebilir. Anayasanın 127/5.maddesindeki merkezi yönetime ait idari vesayet yetkisi kalkar ,Mahalli İdare Birlikleri Anayasa çerçevesinde yeniden şekillenir , neticede evrensel hukuk normu olan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına da uygun bir düzenleme yapılmış olur.
Soru : Belediyeler ,pek çok belediye hizmetleriyle ilgili olarak merkezi idarenin çıkardığı yönetmelik ve genelgelerin de kendilerini bağladığını belirtmekte, bu yönetmelik ve genelgelerden de şikayet etmekteler. Denetimlerde yönetmelik ve genelgeler de dikkate alındığında , yerel yönetimler için idari vesayetin kaldırılmasına bağlı olarak Üniter Devlet Yapısı ile uyumlu ne tür düzenlemeler yapılabilir?
Yanıt : Merkezi İdare, belediyelerin görev alanına giren konularda kanunların uygulanması ile ilgili çıkardığı yönetmelik ve genelgeler yoluyla da idari vesayet yetkisini kullanır. Merkezi İdarenin yönetmelik ve genelgelerine uymamak da belediye görevlisi için soruşturma izni verilmesi nedenidir. Merkezi idarenin yönetmelik ve genelgeleri kanunların yorumlanmasında belediyelerin bakış açısını daraltır, yerele özgü çözümler üretilmesinde yaratıcı düşünmeyi engeller. Yeni Anayasa yapılırken merkezi yönetimin belediyeler üzerindeki idari vesayeti kaldırılırsa , kanunların uygulanmasına dair belediyeleri bağlayan yönetmelik ve genelgelerin de Bakanlık tarafından değil Belediye Birlikleri ile Belediye Meclislerince çıkarılması evrensel hukuk normlarına daha uygun olacaktır. Sonuçta yasaları Parlemento yapar. Yönetmelik ve genelgeler kanunların uygulamasını gösteren düzenleyici işlemler olduğundan zaten kanunlara da aykırı olamaz. Dolayısıyla Üniter Devlet Yapısı ile uyum bozulmaz.
Soru :Biraz da Avrupa Yerel Yönetimler özerklik Şartı çerçevesinde kent yönetimlerine bakalım !
Yanıt :Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına göre kent planlamalarında belediyelerin söz sahibi olması gerekir. İmar planlarında hiyerarşik bir düzen vardır. Küçük ölçekli planlar kendinden büyük ölçekli planlara uygun olmak durumundadır. En büyük planlar çevre düzeni planlarıdır. Merkezi İdare tarafından yapılır. Diğer planlar ona uygun şekillenmektedir. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında yerellik ve yerel nüfusun kent kararları önce gelir. Bu konuda belediyelerin ve sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının söz sahibi olabileceği düzenlemeler yapılması gerekir. Bakın İzmir’de yakın zamanda basında Bayraklı Belediyesi sınırları içinde orman alanında Denizcilik Müsteşarlığının Gemi Trafik Gözetleme İstasyonu yapımı merkezi idare ile yerel idare ve sivil toplum örgütleri arasında bir uyuşmazlık nedeni oldu. Sorun kulenin yapılacağı yerin orman alanında kalması ve ağaç kesilmek suretiyle inşa edilmesindeydi. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartına göre kulenin inşaa edileceği yeri belirlemesi gereken kurum ilçe belediyesi olmalıydı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kulenin yerini planlarda işlemeyen İlçe Belediyesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi yerine geçerek merkezi idare olarak kule yerini planlara işledi. Bu kez İlçe Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi, Şehir Plancıları Odası ve Gazeteciler Cemiyeti planlara itiraz etti. Konu belki de çoktan yargıya taşınmıştır.
Soru : Üniter Devlet Yapısı içinde Yerel Yönetimlerle Merkezi İdare arasında nasıl bir bağ olmalı ?
Yanıt : Avrupa Birliği tartışmalarında iyi yönetim ve yerellik gibi kavramlar ,özellikle yerel yönetimlerin kendi sorunlarına çözümler araması ,merkezi yönetimin de bunu desteklemesi gerektiği yönünde olmasına rağmen ülkemizde olduğu gibi yerel yönetimleri merkeziyetçi anlayışa bağlı kılmak uygulamada pek çok sakınca ve aksaklıkları beraberinde getirmektedir. Yakın zamanda Çevre ve Orman Bakanlığının "Manisa-Kütahya-İzmir " planlama bölgesi için yaptığı 1/100.000 lik Çevre Düzeni Planına İzmir Büyükşehir Belediyesi ,Odalar ve İlçe Belediyeleri Danıştay'da iptal davası açmıştı. Plan Ortadoğu Teknik Üniversitesinden uzmanlar tarafından yerinde incelenmiş ve planlama hataları gösterilmişti. Çevre Düzeni Planında İzmir Kütahya ve Manisa’nın Ege Bölgesi kentleri olmalarına rağmen bulundukları havza, coğrafya, şehircilik, sanayi, üretim, ekonomi ve ulaşım ağları yönünden birbirlerinden farklı oldukları ,aynı çevre düzeni bölge planında yer almamaları gerektiği ,bunun planlama kusuru olduğu belirtilmişti. Bahse konu planın Çevre Düzeni Planı olmasına rağmen Çamlı Barajı kurulmak istenen yerde önemli su kaynağının gösterilmemiş olması , ayrıca burada madencilik yapılacaksa madenin de belirtilmemiş olmasını yine plan kusuru olarak değerlendirilmişti. Orman Köylerinde tarım yapılmasına rağmen , yerinde inceleme yapılmadan bu yerlerin fundalık makilik olarak gösterilmesi de plan hatası olarak belirtilmişti. Merkezden bakıldığında yerel özellikler ve ihtiyaçlar her zaman net görülemiyor, çözüm üretilemiyor. Yerinden yönetim bu noktada büyük önem kazanıyor.
Soru :Kent planları veya İdarelerin başka kararları için genellikle Sivil Toplum Örgütleri ya da kurumlar yargıya başvuruyor ve yargıda geçen uzun yıllar da hizmetlerin aksamasına neden olabiliyor .Bu konuda ne tür tedbirler alınabilir ?
Yanıt :Belediye işlemlerinin yargı denetimi idare mahkemeleri tarafından yapılmaktadır İdare Mahkemeleri tüm kamu kurumları için görev yaptığından sayıları artırılmalı, hatta bana göre yerel yönetimlerin işlemleri için özel görevli İdare Mahkemeleri kurulmalıdır. Temyiz Mahkemesi olan Danıştay’ın da yükü çok ağırdır. Bölge İdare Mahkemelerinin sayısı artırılmalı imar planları uyuşmazlıkları da hakem heyetleri ile çözülebilmelidir. Düşünün, İzmir’de sadece dört İdare Mahkemesi ve bir Bölge İdare Mahkemesi vardır. İzmir’de İdare mahkemelerinin hızlı olduğunu söyleyebiliriz. Genellikle bir yılda karar verilir. Ancak Danıştay’da çok zaman geçer. İzmir Türkiye’nin 3.büyük kentidir. Plan iptal davalarına bağlı yargı uyuşmazlıkları tüm hukuk sürecinin tamamlanmasına kadar uzun zaman almakta, bölgeler kitlenmekte ve vatandaş mağduriyetleri doğmaktadır.
Soru : Yerel Yönetimlerin Merkezi İdareye bağımlı olması yerel yönetimlerin hizmetlerine olumsuz etkileri nasıl oluyor ?
Yanıt :Yerel Yönetimlerin merkezi idareye bağımlılığı bazen hizmetlerin aksamasına neden olabilmektedir. Borçlanma ve iktisadi girişimlerde ,yurtdışı ilişkilerinde , büyük maddi kaynak gerektiren altyapı yatırımlarında merkezi idareden izin alınması gerekmektedir. Bu da zaman kaybı ve gereksiz bürokratik işlemler demektir. Yerel yönetim olarak maddi gücünüz vardır; gerekli izni alamamışsınızdır. Hizmet için seçtiğiniz projeyi gerçekleştiremezsiniz .Bu bağımlılık , merkezi idare ile yerel yönetimler arasında her zaman bir uyuşmazlık nedeni olarak karşınıza çıkar.
Soru :Biraz daha açabilir miyiz ?
Yanıt :Geçmiş yıllarda bir ilçe belediyemiz SSK faiz affından yararlanmak istemişti. Af kanununun borcu taksitlendirme vadesi, ilçe belediyesinin gücünü aşmıştı. Bir devlet bankasından 60 ay vadeli kredi kullanarak kanundan yararlanmak istedi. Ödeme gücü 60 ay için uygundu. Merkezi İdareden onay alabilmek için çok uğraşmıştı. SSK alacakları bir kamu alacağıdır. Banka faizi kamu alacak faizinden daha düşük olduğu için belediye banka borçlanmasını kamu borçlanmasına tercih etmişti. Bugün de SSK prim borçları ve faizleri Belediyeleri zorlamaktadır. Yine ,yerel yönetimler için yurtdışı partner belediye davetlerine katılmak , spor , müzik, kültürel faaliyetlerle ülkesini ,İlini, ilçesini temsil etmek gibi çok basit konularda bile belediye meclislerinin karar vermesi yeterli olmamakta merkezi idarenin de bilgisi bazen de izni gerekmektedir.
Soru :Peki biraz da Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri arasındaki ilişkilere bakalım!
Yanıt :Büyükşehirlerde ,büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri arasında hizmetlerle ilgili zaman zaman gerginlikler yaşanabilmektedir. Hatta bazı kentlerde aynı siyasi partiye mensup olsanız bile maddi imkanlar, görev ve yetki alanları nedeniyle bu anlaşmazlıklar yine de yaşanabilmektedir. İstanbul ,Ankara gibi kentlerin büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyeleri farklı siyasi partilere mensup olduğunda ise bu anlaşmazlıklara siyasi bakış farkı da eklenmektedir. Ankara Büyükşehir Belediyesi ile Merkez Çankaya Belediyesi arasında pek çok uyuşmazlığın Danıştay Kararlarına konu olduğunu görürüz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Adalar Belediyesi arasında küçük bir park düzenlemesi konusunda bile parkı yapmak ve bozmak üzerine yetki anlaşmazlığına basında tanık olmuştuk.
Soru :Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartı çerçevesinden bakarsak Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri arsındaki bağ nasıl olmalı ?
Yanıt : Büyükşehir Belediyeleri Büyükşehir Belediye Kanunu , İlçe Belediyeleri ise Belediye Kanunu ile yönetilirler. Görev ve yetki paylaşımını ise Büyükşehir Belediye Kanunu düzenler. Belediyeler, Büyükşehir’e bağlı olsalar da ayrı tüzel kişilikleri vardır. Büyükşehir Belediye Kanunu ile Belediye Kanunu Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı çerçevesinde yeniden kaleme alınırsa bu anlaşmazlıklar daha az yaşanır, hizmetlerde yerellik daha ön planda olur. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartında , yerel yönetimlere verilen yetkilerin tam ve münhasır olması bu yetkilerin öteki merkezi idare ve bölgesel makamlar tarafından zayıflatılmaması öngörülmektedir. Büyükşehir Belediyelerini bölgesel makam olarak kabul edersek ilçe belediyeleri maddi imkan, görev ve yetki paylaşımında bugüne göre daha güçlü olabilmelidir.
Soru : Bazı ilçelerimizde Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri aynı siyasi partiye mensup olsa da gerginlikler yaşanabiliyor ? Parti grup kararlarına uymamak bazen parti disiplini yolunu açabiliyor !
Yanıt : Son zamanlarda belediye meclis üyeleri ile belediye başkanları arasında basına yansıyan ve siyasi anlamda tepki gören gerginliklerin yaşandığına tanık oluyoruz. Doğru ! Örneğin bir ilçe belediyesinde ana muhalefet partisine mensup belediye başkanının iktidar partisi meclis üyelerinden de destek görmesi, bir başka ilçemizde aynı partiye mensup olmalarına rağmen belediye başkanı ile meclis üyeleri arasında yaşanan gerginlikler ve belediye başkanı dışında belediye meclis üyelerinin de projelerle basında yer almaları tartışılmıştı. Yine bir ilçemizde belediye başkanının meclis üyelerine tahsis ettiği odaları ve personelini iptal etmesi bazı meclis üyelerinin tepkisine neden olmuştu. Aslına bakarsanız belediye meclis üyelerinin görev ve sorumlulukları belediye kanununda açıkça belirtilmiştir. Belediye meclis üyelerinin toplantı huzur hakkı dışında görevleri nedeniyle herhangi bir gelirleri yok. Bir anlamda gönüllülük esasına dayalı görev yapmaktalar. Belediye yönetiminde belediye meclisleri karar organı olduğundan meclis üyelerinin görevlerinin idari bir niteliği yok. Belediye Başkanı ise belediye meclisine başkanlık eder, meclis kararlarını uygular, İdari olarak da belediye teşkilatını sevk , idare ve temsil eder. Belediye görevlileri kendi görev ve yetki alanı içinde kalır, demokratik değerlere saygı ve hoşgörü ile çalışırlarsa meclislerde yaşanan uyuşmazlıklar siyasi anlamda tepki görmez. Çoğulcu demokrasilerde hepimiz biliyoruz ki ; bu türden uyuşmazlıklar doğal karşılanır.
Soru :Farklı siyasi partilere mensup Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri arasındaki uyum bazen siyasi tepkilere neden olabiliyor. Uyum mu ,uyuma duyulan siyasi tepki mi doğaldır sizce ?
Yanıt : Belediye Başkanlarının iktidar partisine mensup meclis üyelerinden destek görmesinde yadırganacak bir şey olmamalıdır. Belediyeler belediye kanunları ile çalışırlar. Belediye Meclislerinde kanunlar çerçevesinde ilçe hizmetleri ile ilgili genel kararlar alındığı gibi bireysel vatandaş başvuruları hakkında da kararlar alınır. Belediye hizmetleri kamu hizmetidir. Belediyelerde parti ayrımı gözetmeksizin tüm halka eşit hizmet esastır. Belediye meclisinde görev üstlendikten sonra hangi partiye mensup olursanız olun uzlaşma kültürü içinde görev yapmak gerekirken partizanlık yapmak, meclis üyesinin iradesini baskı altına almak demokratik ve etik değerlere aykırı düşer. Belediye Başkanı meclis toplantılarında tüm belediye meclis üyelerine başkanlık eder.
Soru : Belediye Başkanı ve Meclis Üyeleri arasında düşünce farklılığı parti disiplini yolunu açmalı mıdır ?
Yanıt : Belediyede meclis üyeleri başkandan farklı düşünebilir. Sonuçta her üyenin bir oy hakkı vardır. Meclis üyeleri özgür irade ile karar verebilmelidir. Aykırı oy kullanan zaten gerekçesini belirtmek zorundadır. Meclis üyelerinin dokunulmazlığı yoktur .Kararlarından ötürü cezai ve maddi sorumluluk taşırlar. Bu itibarla belediye meclislerinde farklı düşünceye sahip meclis üyelerine parti disiplini ile yaklaşmak bana göre demokratik değerlerle çelişen ve hizmeti ikinci plana iten bir yaklaşım olur.
Soru :Belediye Meclis Üyelerinin vatandaşla ilişkisi nasıl olmalı ?
Yanıt : Meclis Üyelerinin idari bir görevi olmadığından vatandaşın işlerini takip yetkisi yoktur. Hatta vatandaşın işini takip aynı zamanda yanlış anlamalara mahal verebilir. Belediyeler kamu tüzelkişisidir. Bu davranış vatandaşa eşit hizmet ilkesine de aykırılık yaratır. Kamu görevlisini baskı altına alır. Etik de olmaz. Bu itibarla belediye meclis üyeleri ,kanunun kendilerine tanıdığı görev ve yetki dışında belediye başkanından başkaca beklenti içinde olmamalıdır. Muhatapları sadece belediye başkanıdır. Belediye Meclisinde, Bazen Encümende, İhtisas ve denetim Komisyonlarında görev yaparlar. Sonuçta Meclis Üyeleri Belediyelerin karar organlarında görevlidirler.
Soru : Belediyeler ve siyasi partiler arasındaki iletişim nasıl olmalıdır?
Yanıt : Belediyeler ve siyasi partiler arasındaki ilişkilerde bazı noktalara dikkat etmek gerekir. Belediye meclis toplantıları öncesi grup toplantıları yapılır. Bu toplantılarda alınan kararlara aykırı olarak mecliste karar alan belediye meclis üyelerine mensup olduğu siyasi parti tarafından disiplin yaptırımı uygulanıp uygulanmayacağının tartışıldığını görüyoruz. Belediyelerde belediye meclis üyelerinin il ya da ilçe siyasi parti yöneticileri ile grup toplantıları yapmaları , belediye meclis üyelerinin meclis gündemi hakkında ön görüşme yapmaları, tartışmaları siyasi gelenek halini almıştır. Olabilir. Ancak, bu toplantıların meclis üyelerinin iradesini baskı altına alacak bir niteliğinin olmaması gerekir. Meclis üyeleri kararlarında özgür olmalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin dokunulmazlıkları vardır. Belediye meclis üyelerinin dokunulmazlığı yoktur. Maddi ve cezai sorumluluk altında görev yaparlar.
Siyasi parti temsilcilerinin grup toplantılarında sadece vatandaşın beklenti ve şikayetlerini dile getirmeleri ,projelerin siyaseten halka anlatımında bilgilendirilmeleri olağandır. Siyasal partiler yerel yönetim temsilcilerini seçebilirler ancak yerel yöneticiler seçildikten sonra yerel yönetimlerin işlerine karışmamalı , yerel yönetimlerden hiçbir beklenti içinde olmamalıdırlar. Bana göre ,siyasetçiler ya yerel yönetici olacak hizmet üretecek ya da siyasi parti temsilcisi , denetçisi olacak siyaset yapacak . İki statü bir arada ve iç içe olmamalıdır.
Soru :Son olarak milletvekillerinden yerel yönetimler üzerine beklentileriniz nedir ?
Yanıt : Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir uzlaşma kültürü içinde ilk sivil Anayasamızı yapmasını bekliyor , Üniter Devlet yapısı içinde ancak evrensel hukuk normlarına uygun, yerel nüfusun ihtiyaçlarına ve yerinden yönetim ilkesine cevap verecek , Merkezi İdare ,Büyükşehir Belediyeleri ve İlçe Belediyelerinin uyumlu çalışmasını sağlayacak önyargısız yerel yönetim yasaları yapılmasını diliyorum.